Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Harîrîzâde (ö. 1882), Bursalı Mehmed
Tâhir (ö. 1925), Hüseyin Vassâf (ö. 1929) ve Sâdık Vicdânî (ö. 1939) gibi
mutasavvıfların Osmanlı tasavvuf ve tarikat birikimini kayıt altına almak için
kaleme aldıkları ve halen dahi temel başvuru kaynakları arasındaki yerini koruyan
eserlerinin ardından Cumhuriyet döneminde, özellikle tekkelerin kapatılması
sonrasında bu alandaki üretim yok denecek kadar azdır. Mustafa Kara’nın Din
Hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zâviyeler isimli çalışması, bu zor zamanda ilmî/
yazılı geleneğin devamını sağlama girişimi olarak oldukça kıymetlidir. 26 yaşındaki
genç bir araştırmacının, henüz Türkçe tasavvuf tarihi literatürünün yok denecek
kadar az olduğu bir dönemde, gerektiğinde arşiv belgelerine başvurarak alanında
öncü olacak bu eseri kaleme alması her türlü takdirin ötesindedir. Zor bir dönemde
tekkeleri ve tasavvufu savunan bir dil kullanabilmesi de kayda değerdir. Eserin bir
diğer önemli artısı tekkelerin çok boyutlu irdelenmesidir. Eserde akademik
soğukluğun olmadığı, fakat ilmî ciddiyetin de elden bırakılmadığı başarılı bir dil ve
üslup yakalanmıştır. Kitabın genel olarak alandaki başarısının önemli bir
göstergesi, kendinden sonra yapılan tasavvuf tarihine dair çalışmalarda ilk başvuru
kaynakları arasında yer almasıdır. Eserdeki eksikliklerin -uzun ve kaynağı
belirtilmemiş alıntılar, yazım hataları, bibliyografya eksiklikleri gibi- sonraki
baskılarda neden giderilmediği, oluşan yeni literatür ışığında meselelerin neden
yeniden ele alınmadığı soruları haklı olarak akla gelmektedir. Özellikle kitapta esas
alınan Anadolu tasavvufunun Türk kaynaklı olduğu gibi bazı tezlerin yeni
baskılarda yazar tarafından yeniden gözden geçirilmesinin kitabın bundan sonraki
serüveni ve ilmî çalışmalara muhtemel katkısı açısından elzemdir. Bu makalede
Kara’nın adı geçen eseri tanıtılmakta ve burada bazıları zikredilen değerlendirmeler
okuyucuyla paylaşılmaktadır.