Cumhuriyet dönemi Türk mimari edebiyatında mimari biçim ile içerik arasında ilişkileri kuran, değiştiren ve yeniden kuran sembolik bir söylem meydana getirilmiştir. XIX. yüzyılın son çeyreğinde Avrupa'dan esinlenilen tarihselci düşüncenin ateşlediği yeni sentez ve modernleşme arayışları, Osmanlı mimarisinde ilk Batılı anlamda mimari nazariyenin yerleşmesine vesile olmuştur. Bu nazariyenin meyvesi olan Milli Mimari tarzı, 1920'lerin Türkiye'sinde de hâkim mimari olmuştur. Ancak, aynı zamanda eskinin sentez arayışlarından vazgeçilerek yeni bir medeniyet oluşturma ülküsü benimsenmiş, dolayısıyla her alanda gerçekleştirilen inkılâpların mimarinin estetiğinde de aranması kaçınılmaz olmuştur. Bu amaç doğrultusunda 1930'larda benimsenen Modern mimarinin temel vazifesi, reddedilen modernleşme modelinin zıddını temsil etmek olduğundan, sembolik anlam, adeta mimari biçimin asli içeriğine dönüşmüştür. Bu sebeple, Türkiye'de Batılı anlamda mimari nazariye, yerleşmeye fırsat bulamadan, yerini geçmişin ve şimdinin şekilleri arasında zıtlıklar kurma esasına dayalı bir sembolik söyleme bırakmak zorunda kalmıştır.
YUSUF CİVELEK