?

Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi'nin elinizdeki sayısı Türkiye'de sanat tarihini konu ediniyor. Sayı genel olarak giriş ve dönem değerlendirme yazıları, mimarî ve bezeme, kitap sanatları, yazı ve kitabeler, söyleşiler, musıkî, kaynak ve bibliyografyalarla kişi, kurum ve eser tanıtım yazılarından oluşmaktadır. Sanat tarihi alanında ihtisas yapmaya niyetlenenlerin kendilerine sordukları ilk soru, 'Okumaya nereden başlamalı?' olmuştur. Araştırmacının kendisine ışık tutup önünü aydınlatacak kaynaklara ulaşabilmesi, daha doğrusu, doğru kaynaklara erişebilmesi hayli zaman almıştır. Doğrudan sanat tarihi kaynaklarını tanıtan, bu alanda çalışma yapacak araştırmacılara yol haritası olabilecek bir esere şiddetle ihtiyaç vardı. Araştırmacılar kadar, öğrenciler de gelip 'Nereden okumaya başlamalıyız?' diye sorduklarında da aynı eksiklik yeniden ve derinden hissedilmekteydi. Öğrenciler ve alana yeni giren araştırmacılar kadar, artık bu alanda çalışmalarını yürüten sanat tarihçileri için ise 'Şu anda ne durumdayız, hangi konular iyi çalışıldı, yeni yöntemler ve kaynaklar kullanılıyor mu, alan nereye doğru evriliyor' gibi literatüre ilişkin meraklar vardı.

Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi'nin elinizdeki sayısı tüm bu kesimlere hitap eden bir içeriğe sahiptir. Daha da önemlisi bu sayının, sanat tarihi alanında ihtisas yapmak isteyen araştırmacılara, birinci derecede başvuru kaynağı sayılabilecek; sanat tarihinin ana kaynaklarının kapılarını aralayacak anahtar niteliğinde bir başvuru kaynağı olacağını düşünüyoruz. Sanat tarihinin aslında insanlığın tarihi olduğu düşünülürse, konunun ne kadar geniş olduğu ve ele alınacak konulara mecburi bir sınırlama getirilmesinin gerekliliği rahatlıkla anlaşılabilir. Bu sebepten ötürü konuları, belli ana başlıklar altında toplayarak bütüncül bir yaklaşımla ele almayı uygun gördük. Elbette bu çalışmada ortaya konmak istenen çerçeveyi na-tamam bırakan bazı eksikliklerimizin olduğu muhakkaktır. Meselâ çini sanatı bunlardan biridir. Bu eksikliğin ilk nedeni, istediğimiz konuyu istediğimiz zaman zarfında yazacak yetkin yazarlara vaktinde ulaşamamak, ikinci nedeniyse bazı iletişim kopukluklarına yol açan teknik sorunlardır.

Bir bilim dalı olarak sanat tarihi, diğer sosyal bilimlerle kıyaslandığında oldukça yeni bir disiplin olduğu için kendi yöntemini, anlatım dilini ve bilim esaslarını oluşturmadaki sorunlarını hâlâ yeterince halledebilmiş değildir. Bu alanda ekol olmuş doyenlerimizin yazdıkları, henüz yolun başında sayılan sanat tarihi araştırmacılarına birer dayanak teşkil etmiş ve bu çerçevede farklı anlatım dillerini benimseyen bazı ekoller ortaya çıkmıştır. Bu yüzden mimarlarla sanat tarihçileri, sanat tarihçileriyle sanatın icracıları arasında tam manasıyla ortak bir dil oluşturulamamıştır. Bu sorunun halledilmesi için bazı çalışmalar yapılıp, kongre, sempozyum ve seminer gibi ilmî toplantılar düzenlenmişse de, konunun bütün tarafları bu toplantılarda buluşturulmadığı için veya daha farklı sebeplerle, sağlıklı bir sonuca ulaşılamamıştır. Bu toplantılarda varılan sonuçların büyük ölçüde bir yayına dönüştürülememiş olması da önemli bir eksikliktir.1

Sanat tarihi disiplininin, herkesçe kabullenilip anlaşılan, sağlıklı bir dil oluşturamamış olmasının en önemli sebebi, araştırmacıların kendi sanatımızın tarihini doğrudan doğruya kendi kaynaklarımızdan değil, Batı'dan tercüme edilmiş yabancı kaynaklardan öğrenmiş olmalarında aranmalıdır. Birçok araştırmacı, kendisine lâzım olan bilgileri birinci kaynağından okuyacak donanıma sahip olmadığı veya bunu gerekli görmediği için, tercüme kaynaklar kullanma kolaylığına kaçmış ya da dilimizde var olan ıstılahı bulup doğru yerde doğru şekilde kullanmak yerine, benzetmeci bir anlatım yolunu tercih etmiştir. Meselâ bir mimari veya tezyinî unsuru, o eseri ortaya koyan ustaların verdikleri isimlerle değil, ithal terimlerle veya eserin şekline bakılarak yapılan yakıştırmalarla adlandırmak, yazarlar arasında aynı unsur için farklı isimler kullanılmasına sebep olmuştur. Bazen aynı şeyi ifade etmek için farklı kelimeler kullanılırken, bazen de aynı kelimeyle farklı şeyler anlatılmaktadır. Bu farkı anlamak, ancak yazarı ve yazarın konuyla ilgili düşüncelerini yakından tanımakla mümkün olabilmektedir. Diğer önemli bir sorun ise, sanatı icra eden sanatkârlar ile sanat tarihçilerinin bazen aynı dili kullanmıyor olmalarıdır. Bu farkları gidermek için uzun zamana ihtiyaç olsa da, sağlıklı bir sanat tarihi dili oluşturabilmek için, sanat tarihçileriyle sanatkârların bir araya gelerek uzlaşı aramaları ve bir asgari müşterekte birleşmeleri gerekmektedir.

Elbette sanat tarihinin bütün meselesi yalnızca terminoloji sorunuyla sınırlı değildir. Bu alanda, disiplinler arası çalışmaya yeterince yer verilmediği için, ortaya çıkan aksaklıklar dolayısıyla düşülen bazı hatalar ve bu hataların yol açtığı bilgi kirlenmesi de önemli bir illet noktasıdır. "Uzun süre, otoritenin ağzından çıkan her şey bir bilgelik bereketi" 2 olarak karşılandığı için, güvene ve bazen de saygıya dayalı bir çekimserlikle, bize öncülük eden bilgelerin aktardıkları bilgiler yeniden ele alınmayıp, olduğu gibi kullanılmaya devam edildiği için, telâfisi çok zor bazı hataların zincirleme uzayıp gitmesine sebep olunmuştur. Meselâ, çağdaş yayınlarda Çifte Gelinler Türbesi olarak tanıtılan Eyüp'teki Şâhî Hâtun Türbesi buna güzel bir örnek teşkil etmektedir. Bu türbede bulunan 916/1510-1511 tarihli bir kabir taşı kitabesinin yanlış okunması ve buna bağlı olarak da yanlış ebced hesaplaması sonucu kitabe 1850'lere tarihlenmiştir. Aynı türbede yatan, Acem şehzadelerinden Haydar Mirza'nın validesi Şâhî Hâtun'un ismi de 'Şatuh binti Han' şeklinde okunmak suretiyle türbe, hiçbir tarihî gerçekliği bulunmayan ve Kırım'dan geldiği ileri sürülen tamamen hayal mahsulü Çifte Gelinler'e mâl edilmiştir. Böylece Eyüp'te vakıf kurmuş ve çeşitli hizmetler vermiş olan önemli bir tarihî şahsiyet de unutturulmuştur. 3 İş bu kadarla da kalmamış, daha sonraları bazı araştırmacılar, yanlış okunan bu kitabeyi tetkik etmeden olduğu gibi aktararak, kitabenin yanlış okunduğunu değil de taşa yanlış yazıldığını ileri sürüp, türbenin inşa tarihine dair ilginç fikirler ortaya koymuşlardır. 4

Yine konuyu başka bir örnekle açacak olursak: Osmanlı'nın esas kaynaklarında -gül- olarak adlandırılan bir motif, birtakım sanatkâr veya sanat tarihçisi tarafından -penç- olarak adlandırılmakta, birtakım araştırmacı aynı motif grubuna -çiçekli arabesk- derken, başka birtakım araştırmacı da bu motifi -merkezsel hataî- olarak adlandırmaktadır. 5 Benzer şekilde Osmanlı kaynaklarında sıklıkla geçen ve -benek- ve -pelengî- nakşı olarak ayrı ayrı anılan iki yaygın motif çeşidi, hemen hemen bütün çağdaş yayınlarda tek bir motifmiş gibi değerlendirilerek adına -çintamani- denip, motifin kökeni Budist inançlara dayandırılmıştır. Yapılan araştırmalarda Budist inanışlarıyla arasında hiçbir tarihî bağ kurulamayan, Osmanlı veya Fars ülkesinin bu esrarengiz motifi, Batı'dan ithal edilen bir isim dolayısıyla Budistlere yamanmıştır. 6 İşte terminolojinin önemi burada ortaya çıkmaktadır. İstenirse buna benzer örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.

Bu sebeplerden ötürü Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi'nin "Türkiye'de Sanat Tarihi" kaynaklarını tanıtmaya ayırdığı bu sayısında, konuya sadece literatür tanıtımı açısından yaklaşmakla kalınmayıp sanat tarihinin bazı köklü sorunlarıyla da yüzleşilmiştir. Bu bağlamda Selçuk Mülayim "Mâziperestler ve Sanat Tarihi" başlıklı yazısında bu alanda ün yapmış bilim adamları, hatta doyen ler olduğunu fakat mesleğin asıl soru ve sorunlarının yeterince tartışılmadığını dile getirmiştir. Mülayim yazısında birçok araştırmacının yola sanat tarihinin ne olduğu ya da ne olması gerektiği sorularıyla çıkmak yerine, doğrudan bilgi derlemenin veya malzeme incelemesinin peşine düştükleri tespitini yapmıştır.

Elif Kök, "İslâm Öncesi Dönemin Türk Sanatı Literatürü" yazısında milliyetçilik akımları ve Batı oryantalizminin etkisiyle ele alınan 'Asya' teması, İslâm öncesi Türk sanatı çalışmaları ve Türk sanatının ilk ve erken evreleri hakkında yazılmış eserleri tanıtırken, Haşim Karpuz "Anadolu Selçuklu Sanatı Literatürü'nü", Osman Eravşar "Osmanlı Sanat Tarihi (Mimari) Literatürü'nü", Sevay Atılgan da resim ve heykel bazında "Cumhuriyet Dönemi Türk Plastik Sanatları" konusundaki literatürü tanıtmışlardır.

Hakkı Önkal, "Türkiye'de Türbe Mimarisi Araştırmaları" başlıklı yazısında mimari çeşitlilik ve tezyinat bakımından Türk mimarisinin en zengin şubesini oluşturan türbe mimarisi hakkında Türk araştırıcılar tarafından yapılmış genel çalışmaları tanıtmıştır. Yıldıray Özbek, "Anadolu Türk Mimarisinde Taş Süsleme" üzerine yapılan çalışmaları, genel yayınlar, taçkapı ve benzeri mimari unsurlar, semboller, geometrik süsleme, bitkisel ve figüratif bezemeler gibi çeşitli gruplar altında tanıtmıştır. Birgül Açıkyıldız ise Gürcü, Ermeni, Süryani ve Yezidi sanatlarını karşılaştırmalı bir şekilde ele alarak bu alanda yapılmış çalışmaların bibliyografyalarını tanıtmıştır.

Banu Mahir, "Kitap Sanatları Araştırmaları" yazısında 1923'ten günümüze, tıp, felsefe, tarih, din bilimi, edebiyat, kütüphanecilik ve sanat tarihi eğitimi almış Türk bilim insanlarının kitap sanatları üzerine yaptıkları araştırmaları tanıtarak, İslâm minyatür resmi, tezhip, cilt ve ebru sanatları hakkındaki yayınları kronolojik sırayla ele almıştır. İrvin Cemil Schick de "Türkçe Matbu Hüsn-i Hat Literatürüne Toplu Bir Bakış" atarak İslâm'la en çok özdeşleşen sanat dallarından birisi olan hat sanatıyla ilgili çalışmaları etraflıca bir değerlendirmeye tabi tutmuştur. Kemal Özkurt ve Abdülhamit Tüfekçioğlu'nun birlikte hazırladıkları "Türk-İslâm Sanatında Kitabeler" başlıklı yazıda Anadolu kitabelerine ilişkin bazı problemler tartışılırken, alanla ilgili yayınların bibliyografyası da sunulmuştur. Ahmet Sacit Açıkgözoğlu da benzer bir çalışmayı mezar taşları üzerinden yürütmüştür.Sanat tarihinin kardeş kurumu olan müzeler, "Osmanlı'dan Günümüze Türkiye'de Müzeler" başlığı altında Halit Çal tarafından tanıtılmıştır.

Bu sayıda sanat tarihimizin iki abide şahsiyeti, Oktay Aslanapa ve Semavi Eyice ile birer söyleşi yapılarak Türkiye'de sanat tarihi biliminin kuruluşu ve gelişmesi, hocalarımızın tarihin önemli bir kesitinde yaşamış olmaları hasebiyle hayat hikâyeleri ile birlikte ele alınmıştır.

Türkiye'de sanatı konu alan bu sayıda yalnızca göze hitap eden plastik sanatlar değil kulağa hitap eden fonetik sanatlardan musıki konusu da üç kapsamlı yazı ile ele alınmıştır. Bunlardan Bora Keskiner, "Arap Harfli Türkçe Süreli Yayınlarda Türk Musikisi Teorisi Bibliyografyası'nı", Vefa Saygın Öğütle ve Hüseyin Etil "Geçiş Sürecinde Yiten Musiki" konusunu, Ayşen Kaya Karabıyık da "Cumhuriyet Dönemi Türk Musikisi Nazariyatı Hakkında Makaleler ve Tebliğler Bibliyografyası'nı" sunmuşlardır.

Aziz Doğanay'ın "Sanat Tarihi Bibliyografyaları" başlığını taşıyan yazısında, sanat tarihi ve arkeoloji ile ilgili genel bibliyografyalar, özel konularla sınırlı bibliyografyalar, ülkeler ve şehirlerle ilgili bibliyografyalar, sanat ve sanat tarihi ile ilgili eser vermiş olan şahısların bibliyografyaları, resmî kurumların ve gönüllü cemiyetlerin yayınlarının bibliyografyaları, makaleler bibliyografyası, süreli yayınlar ve sempozyum bibliyografyaları, lisans ve lisansüstü tezlerinin bibliyografyaları tanıtılmıştır. Selman Can da yazısında sanat tarihinin yazma ve arşiv kaynaklarını tanıtmanın yanı sıra, söz konusu alanda günümüze kadar yapılan yayınlar üzerine bazı değerlendirmelerde bulunmuştur.

Nurcan Yazıcı çalışmasını, Celâl Esad Arseven, Rıfkı Melûl Meriç, Suut Kemal Yetkin, Mazhar Şevket İpşiroğlu, Oktay Aslanapa ve Semavi Eyice gibi Türkiye'de sanat tarihinin öncü isimlerinin tanıtımına ayırırken; F. Nalan Türkmen, İnâs Sanâyi-i Nefîse Mektebi, Medresetü'l-Hattâtîn ve Dârü'l-Bedâyi gibi sanat tarihinin öncü kurum ve kuruluşlarını tanıtmış ve ayrıca yazısında Cumhuriyet'in ilk yıllarında uygulanan eğitim ve kültür politikaları çerçevesinde bir disiplin olarak üniversitelerde sanat tarihi bölümlerinin kuruluş ve gelişmesine dair bilgiler vermiştir.

Zeynep Biçer de bize Anadolu Türk dönemi kazılarının sonuç bildirilerini ve bilhassa 1997 yılından beri her yıl düzenli olarak yapıla gelen Ortaçağ-Türk dönemi kazıları ve sanat tarihi araştırmaları sempozyumlarının sonuç bildirileri kitaplarını tanıtmıştır. Halil İbrahim Düzenli, sanat tarihi alanında 1960'larda başlayan ve 2000'lerde sayıları artan armağan kitaplarını tanıtmıştır. Son olarak da Mustafa Sürün bize, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan, Osmanlı harfleriyle basılmış ilk mimari monografi kitaplarını tanıtmıştır.

Türkiye'de sanat tarihini konu edinen bu sayıda yazı yazan ve kendisiyle söyleşi yapılan yirmi beş kadar isim bulunmaktadır. Yazı ve söyleşilerle bu sayının çıkmasına katkıda bulunan herkese, hakemlere, bilhassa bu sayının şekillenmesindeki çok kıymetli katkılarından ötürü Prof. Dr. Selçuk Mülayim'e ve sayı editörümüz Dr. Aziz Doğanay'a ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Sayının takibini yapan Osman Sacid Arı ve Serhat Arslaner'e, görüş ve önerileri için Dr. Halil İbrahim Düzenli'ye, tüm redaksiyon ve tercüme ekibine teşekkürlerimizi sunuyoruz. 

Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi bir sonraki sayısında Dünyada Türkiye Tarihçiliğini konu edinecektir. Yeni sayılarımızda buluşmak temennisiyle... 

Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi

 

1 Sanat tarihinde terminoloji sorunları üzerine 23-24 Kasım 2001 tarihinde Ankara'da yapılan ilmî toplantı bu alanda yapılan en kapsamlı çalışmalardan birisidir. Sanat Tarihinde Terminoloji Sorunları Semineri, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü ve Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, 23-24 Kasım 2001, Ankara 2001 (Bu çalışma henüz yayına dönüştürülmemiştir).

2 Selçuk Mülayim, Sanat Tarihi Metninin Oluşumu: Araştırmacıya Notlar, İstanbul 2008, s.131.

3 Recep Akakuş, Eyyüb Sultan ve Mukaddes Emanetler, İstanbul 1973, s. 172-175; Yıldız Demiriz, "Eyüp'de Az Tanınmış İki Türbe Hakkında", Sanat Tarihi Yıllığı, 11, 1981, s. 37-57.

4 Tülay Sezgin, "Türk Mezar Geleneği ve Çifte Gelinler Türbesi", Tarihi Kültürü ve Sanatıyla VIII. Eyüpsultan Sempozyumu Tebliğler, 7-9 Mayıs 2004, İstanbul: Eyüp Belediyesi, 2004, s.180-185.

5 Geniş bilgi için bkz. Aziz Doğanay, "Hatayî Üslûbu Motifler", Hat ve Tezhip Sanatı, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2009, s. 437-451.

6 Aziz Doğanay, "Türk Sanatında Pelengî ve Şâhî Benek Nakışları ya da Çintamani Yanılgısı", Dîvân İlmî Araştırmalar, yıl 9, 2004/2, sy. 17, s. 193-218; Yuka Kadoi, "Çintamani: Notes on The Formation of The Turco-Iranian Style", Persica, 21, (2007), p. 33-49.

 



Bu alana yorumlarınızı ve katkılarınızı yazınız

Yorum yapmak için giriş yapınız