Genel bir ifade ile İslâm'ın gündelik hayata göre yorumu olan fetvâ faaliyeti Rasulullah (sav) döneminde bizzat onun uygulaması, yönlendirmesi ve şekillendirmesi ile başlamış olup günümüzde de devam etmektedir. Onun vefatından sonra sahabe, tâbiîn ve tebe-i tâbiîn dönemlerinde fıkhî faaliyetlerin içerisinde devam etmiş, telif tarihi eserlerinden anlaşıldığına göre h. IV. asırdan itibaren de fıkhın yeni bir dalı olarak ayrı bir hüviyet kazanmıştır. İlk dönemlerde kadılık müessesesine bağlı olarak faaliyet gösteren fetvâ çalışmaları ile ilgili problem ve prensipler fıkıh/fetvâ kitaplarının kitabu'l-kadâ bölümlerinde kısa açıklamalarla ele alınırken, bir zaman sonra fıkıh usûlü eserlerinde 'İçtihat', 'Fetvâ' gibi özel başlıklar hâlinde incelenmiş; "Âdâbü'l-müftî", "Resmü'l-müftî" gibi başlıklarla da müstakil eserlere konu olmuştur. Osmanlı Devleti fetvâ alanında, doğduğu coğrafyada hakim olan Hanefi mezhebini kendisine esas almış, fetvâ çalışmalarını bu mezhebin kaynakları üzerine oturtmuştur. Abbasîler döneminden Osmanlı'ya kadarki yaklaşık altı asırlık bir zaman diliminde yazılan yüzlerce fıkıh eserini yorumlamak, güncellemek ve uygulamak ise ayrı bir problemi de beraberinde getirmiştir: Mu'teberlik ve müftâ bihlik. Bu çalışmada Osmanlı'nın altı asır boyunca, onlarca kültür ve medeniyetin iç içe yaşadığı bir coğrafyada bu zengin fıkıh birikimini nasıl yorumladığı, değerlendirdiği, mu'teber ve müftâ bihini diğerinden nasıl ayıkladığı hususu ile ilgili bazı tespitlerde bulunulmaya çalışılacaktır. Konu ile ilgili teorik çalışmalar kısaca özetlendikten sonra, belirli dönem ve alanlardan seçilen fetvâ mecmûaları üzerinden istatiksel bir inceleme yapılarak bu teorik çalışmaların pratiğe nasıl yansıdığına dair bir değerlendirme ile sonuçlandırılacaktır.
PEHLÜL DÜZENLİ