Kısaca geçmişin coğrafyası olarak tanımlanan tarihi coğrafya, modern coğrafya ilke ve yöntemleri ile bir mekanın geçmişte araştırılması anlamına gelmektedir. Dünya’da XVIII. yüzyılın başlarında ortaya çıkmasına rağmen ülkemize biraz gecikmeyle XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Batılı eserlerden çeviriler yaparak kitap hazırlayan müellifler sayesinde Türk coğrafya literatürüne girmiştir. Şu halde Tanzimat sonrasında başlayan bu araştırmalar, Cumhuriyet’in ilanından sonra bir süre tamamen unutulmuş gibidir. 1960 yılında W.M. Ramsay’in “Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası” isimli eserinin dilimize kazandırılmasıyla yeniden kullanıma giren tarihi coğrafya, coğrafyacılarımızın batıyı yakından takip edememesi ve diğer faktörler nedeniyle ne yazık ki sağlam bilimsel temeller üzerine oturamamıştır. 1990’lara doğru yeniden bu isimle bazı eserler hazırlanmasına rağmen, ancak 2000 yılından itibaren yapılan çalışmalar ile modern tarihi coğrafya örneklerine kavuşulmuştur.
Bu yazıda, başlangıcından itibaren Türkiye’de bu sahada yazılan, tarihi coğrafya isimli çalışmalar ile ismi farklı olsa da bu kapsamda değerlendirilen eserlerden yapılan seçkiler incelemeye tabi tutulmuştur. Yapılan değerlendirme ve mümkün olduğunca kapsamlı bir analiz sonucunda, ülkemizdeki tarihi coğrafya çalışmaları, iki şekilde gruplandırılmıştır. İlki, nitelikleri ve kronolojik gelişimleri dikkate alınarak üç bölüm halinde; ikincisi kaynaklar, metotlar ve yapısal özellikleri dikkate alınarak da altı bölüm halinde incelenmiştir. Bu sayede tarihi coğrafyanın ülkemizdeki geçmişi analitik bir şekilde incelendiği gibi, tarihi coğrafya araştırmalarının bugünkü durumu için bazı bilgiler verilerek, geleceği hakkında da bazı öngörülerde bulunulmuştur. Yapılan bütün çalışmalar değerlendirildiğinde görülecektir ki, Türkiye tarihi coğrafya araştırmalarının bugün geldiği nokta, ne yazık ki Batı’ya göre geridedir. Bu durumu değiştirmek ise, ancak modern tarihi coğrafya metotları çerçevesinde daha fazla araştırma yapmak ile mümkündür. Türkiye’nin sahip olduğu tarihi çeşitlilik ve kültürel miras zenginliği dikkate alındığında, bu sahada yapılacak araştırmaların önü fazlasıyla açık olup geride olan seviyemizi ileriye taşımak için çok çalışacak genç araştırmacılarını beklemektedir.
Osman Gümüşçü