Türk romanı, XIX. yüzyılın başlarında tercüme ve geleneksel anlatı formlarının birlikte oluşturdukları bir tür olarak başlamıştır. Servet-i Fünun yıllarında yazılacak olan örneklere kadar bu etki devam ederş Ancak Servet-i Fünun edebiyatıyla birlikte türün teorisi üzerinde düşünülmeye başlandığı için olgun yazarlar ve onların eserleriyle karşılaşma imkânı doğmuştur. Bu sebeple Meşrutiyet yıllarına kadar devam eden romanı Tanzimat ve Servet-i Fünun edebiyat dönemlerini esas alarak sınıflandırmak mümkün görünmektedir. Sınıflandırma bu yıllarda yazılan romanlardaki tematik eğilimler açısından da uygundur. Tanzimat yıllarında gelişen Türk romanı başlangıçta Batı, Doğu ve yerli unsurlar arasında kendisine bir yol çizmeye çalışır. Bu yıllardaki en büyük atılımı, önceki edebiyat dönemi ve başlangıç dönemi eserlerine göre gerçekçiliği daha büyük bir başarıyla yakalamış olmasıdır. Aslında en büyük iddia ve değişim bu noktada yatmaktadır. Bu yılların yazarları ayrıca okuyucuları için toplumsal bir yönlendirme konumunu da üstlenmişlerdir. Türk toplumu için çok yeni olan değerler dünyasının, insan ve hayat anlayışının teklifleri ile yanlışlıkların tenkitleri roman üzerinden de yapılmaya çalışılır. Bu yüzden Türk romanı entelektüel bir tür olarak başlamıştır. Romanımız, asıl istenilen modern yapısına Servet-i Fünun döneminde kavuşur. Bu sırada yazılan romanlarda elde edilen başarının temel sebeplerinden biri romantizmden realizme geçişin sağlanmış olması ve edebiyatımızın roman yazmanın ilk acemiliklerinden artık kurtulmuş olmasıdır. Söz konusu yıllarda devam eden baskı rejimi, Tanzimat yıllarında olduğu gibi edebiyatın sosyal hayatın içerisinde ve ona çok yakın bir tür olarak devam etmesini engellemiştir. Bu vesileyle kendine dönen edebiyat sanat adına daha olumla adımlar atma fırsatını yakalamıştır. Servet-i Fünun romanı sadece tematik olarak değil kurgu dünyası bakımından da oldukça estetik, üzerinde dikkatle çalışılmış bir tür haline gelmiştir.
HÜLYA ARGUNŞAH