Eski Türk Edebiyatı'nda Mevlidler

Yer ve zaman ismi olarak doğum yeri ve doğum zamanı anlamında kullanılan mevlid kelimesi, edebî bir terim olarak Peygamber Efendimiz'in kısaca hayatını, mûcizelerini, vefâtını ve bilhassa doğumunu anlatan ve ekseriyetle manzum olarak kaleme alınan eserler için kullanılmaktadır. İslâm âleminde ilk mevlid metinleri X. asırda görülmeye başlar. Arapça mevlidler yanında diğer Müslüman ülkelerin edebiyatlarında da mevlid türü mevcuttur. Mevlidlerin Türk edebiyatında ayrı bir yeri vardır. Çoğunlukla manzum kaleme alınan bu eserler, Türk halkının peygamber sevgisinin bir göstergesi olarak sayı itibariyle diğer dinî türlere nispetle hayli zengindir. İlk Türkçe mevlid metni hakkında kaynaklarda açık bilgi yer almamakla birlikte Süleyman Çelebi'nin 812'de (1409) kaleme aldığı Vesîletü'n-necât adlı mesnevînin ilk mevlid olduğu görüşü yaygın bir şekilde kabul görmektedir. Süleyman Çelebi Mevlidi'nden sonra ve onun tesiriyle edebiyatımızda 200 civarında mevlid kaleme alınmıştır. Bunların bir kısmı Süleyman Çelebi'nin eserine aynen benzemekte, bir kısmı bazı motifler yönünden ayrılık göstermektedir. Bunların dışında kalan mevlidler ise tamamen farklı bir yapıya sahiptir. Mevlidler umumiyetle tevhid, münâcât ve na‘t ile başlamaktadır. Daha sonra Hz. Peygamber'in doğumu, mi‘racı ve diğer mûcizeleri anlatılmakta, ardından onun vefâtı konusuna yer verilmektedir. Türkçe mevlid metinlerinin çoğu aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla ve mesnevî nazım şekliyle yazılmıştır.

HASAN AKSOY

Bu alana yorumlarınızı ve katkılarınızı yazınız

Yorum yapmak için giriş yapınız